O sadece vatan için yıllarını cephelerde geçiren Mustafa Kemal’in değil, Türk milletinin de annesiydi.
15 Ocak 2003 günü yitirdiğimiz Zübeyde Hanım’ın ailesi Anadolu’dan Rumeli’ye göç eden Türkmenler’dendi. Babası Sofuzade Sadullah Ağa, annesi ise Ayşe Hanım’dı. Selanik yakınlarındaki Langaza’da toprak işleri ile uğraşan bir ailenin kızı olarak 1857 yılında dünyaya gelmiş ve gençliği çiftlikte geçmişti. Annesi Molla Hanım, kendisi ise Zübeyde Molla olarak anılırdı. Ali Rıza Efendi ile evlendikten sonra ilk yıllarını Olimpos Dağı eteklerindeki Papazköprüsü denilen mevkide geçiren Zübeyde Hanım ve ailesi Selanik’teki pembe boyalı eve taşınacaklardı.Ad: anne1.jpg
Ali Rıza Efendi’nin Zineti Bostan denilen bir arsanın üzerine yaptırdığı bu evde Atatürk’ü dünyaya getirmişti. O günleri şöyle anlatıyordu: “Bahçe duvarları yüksek ve alt pencereleri de demir parmaklıklıydı. Mustafam bu evin ikinci katında sol tarafa düşen ocaklı odada doğmuştu. O zamanlar Ali Rıza Efendi’nin memuriyeti Çayağzı denilen yerdeydi. Bazı geceler eve gelemiyordu. Bu sebeple bana Uftade isimli bir yardımcı tutmuştu. Bu evde ana-oğul ıssız bir hayat geçirdik.”
YENİDEN ÇİFTLİK HAYATI
Eşi Ali Rıza Efendi’nin vefatı ile 27 yaşında dul kalan ve çocukları ile yeniden çiftliğe dönen Zübeyde Hanım, bu tarihten sonra oğlunun iyi bir tahsil görmesi için çabaladığı dönemler başlayacaktı. Sadece tahsil hayatında değil, arkadaşları ile birlikte kurduğu “Vatan ve Hürriyet” isimli derneğin çalışmaları sırasında da oğlunun yanındaydı. Kimi zaman onları uyarıyordu ve diyordu ki: “Evladım siz acemisiniz. Madem ki böyle şeylerle uğraşıyorsunuz. Beni yaptığınız işlerden haberdar ediniz. Çok dikkat etmelisiniz. Gizli şeylerinizi bana veriniz. Yegane erkek evladım sensin.”
Balkan Savaşı sırasında Selanik’in sınırlarımız dışında kalması üzerine Zübeyde Hanım İstanbul’a gelmişti. Ancak işgal kuvvetleri tarafından yapılan baskınlardan çok etkilenmiş ve hastalığı bu dönemlerde nüksetmişti. Atatürk’ün Milli Mücadele için Samsun’a çıkması ile aralarındaki özlem uzun süre devam edecek ve annesi ile bu özlem 14 Haziran 1922 günü Adapazarı’nda son bulacaktı. Buluşma sahnesi herkesi duygulandırmıştı ve bu kavuşmaya tanık olanlardan Ahmet Emin Yalman şunları söyleyecekti: “Bu yüksek ruhlu kadın, küçük yaşta babasız kalan evladını yetiştirmek için büyük azimle çalışmış ve her türlü zorluğa göğüs germişti. Yıllardan beri görmediği oğluyla üzerinde sade bir basma entari olduğu halde buluşmaya giderken yanındakiler kalbinden rahatsız olduğunu bildiklerinden onu hazırlamak kaygısına düşmüşlerdi. Bu endişeyi sezmesi, bize sakin olduğunu söylemesi onun ne asil ruhlu olduğunu gösteriyordu.”
HASTALIĞI ARTIYOR
Ankara’nın sert ikliminin kendisine iyi gelmediğini ifade eden doktorları kendisine İzmir’i tavsiye etmişlerdi. Salih Bozok refakatinde annesini İzmir’e uğurlayan Atatürk, istasyonda demişti ki: “Salih, annemin hastalığı çok vahimleşti. Korkarım ki yolda kendisine bir hal olmasın. Son isteğini yerine getirmek için engel olmak istemedim. Bu korktuğum şey vaki olursa yapacağın şey şudur. Ankara’ya yakınsanız Ankara’ya dönesiniz. İzmir’e yakınsanız oraya gidersiniz. Annemin cenazesi benim her zaman ziyaret edebileceğim bir yere defnedilmelidir.”
Zaman zaman fotoğraf subayı Esat Bey’i İzmir’e gönderen Atatürk: “Git benim için annemin elini öp, emirlerini sor” diyordu. Zübeyde Hanım ise her seferinde diyecekti ki: “Mustafam’a selam söyle.” Tek özlemi oğluydu. Türk milletinin umudunu bağladığı bir kumandandı, bir kahramandı ama onun için sadece “Mustafa”sıydı. Atatürk 15 Ocak 1923 günü Eskişehir’e gelmiş, Hükümet konağında bir konuşma yaptıktan sonra İzmir’e yola çıkmıştı. Gün ağarmak üzereydi ve Emir Çavuşu Ali’yi çağırarak soracaktı: “Bir haber var mı?” Emir subayı şifre geldiğini ancak çözülmediğini belirttiğinde hüzünle şu sözleri söyleyecekti. “Annemin öldüğünü biliyorum. Bir rüya gördüm. Yeşil tarlalarda annemle dolaşıyordum. Birden bir fırtına çıktı ve annemi götürdü.”
Telgraf Salih Bozok’tan gelmişti ve annesinin vefat ettiğini bildiriyordu. Ardından defin işlemlerini takip eden Hasan Soyak, mezarının Atatürk’ün istediği biçimde hazırlanmasına da değinirdi: “Atatürk annesi için kesin olarak bilmiyorum ama tahminime göre Latife Hanım tarafından yaptırılan sandukalı ve uzun kitabeli mezarı beğenmemiş ve kitabede ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin saygıdeğer anneleri Zübeyde Hanımefendi’nin…’ diye başlayan uzun cümleden hiç hoşlanmamıştı. Bana dedi ki ‘İlk fırsatta İzmir’e gidersin. Bu sandukayı ve kitabeyi kaldırırsın. Dağdan iki büyük ve uzun taş getirirsin. Birini olduğu gibi temel üzerine tespit ettirir diğerini de baş tarafa diktirirsin. Ve yerini biraz düzelterek: ‘Atatürk’ün anası Zübeyde Hanım burada gömülüdür’ diye yazdırırsın. Altına da ölüm tarihini koydurursun.
Latife Hanım siyah bir manto giymiş, siyah peçe örtmüş, cenaze alayına katılmak istemişti. Fakat ailesinin ve din adamlarının, İslam’da kadın cenazeye katılamaz diye engel olmaları üzerine bir faytona binerek cenazeyi arkadan takip etmişti. Latife Hanım, kabirde yüzlerce gümüş mecidiye sadaka dağıtmış, kırkında mevlüt okutmuş, 52 inci gecesinde de aşure yaparak fakir fukaraya dağıttığı gibi, hatimler indirerek bu mübarek kadına karşı duyduğu sevgi ve şükran borcunu ödemişti.
Aile Kökeni
Mustafa Kemal Atatürk'ün anne soyu da Konya/Karaman'dan gelerek, Selanik ile Manastır'ın arasında bulunan Vodina Sancağı'na bağlı "Sarıgöl" de denilen "Kayalar" nahiyesine yerleştiler. Aile, sonradan Selanik yakınlarında bugün de kaplıcaları ile meşhur olan Lankaza'ya yerleşmiştir. Dedesi Feyzullah Efendi'nin taşıdığı "Sofu-zade" (Sofular) lâkabı, yerleştikleri Sarıgöl bölgesindeki yer adları ve ailedeki hatıraların gösterdiği üzere, Atatürk'ün anne soyu Konya/Karaman'dan Rumeli'ye gelen ve bundan dolayı da "Konyarlar" olarak Rumeli'de anılan Yürük Türkmenlerdendir.
Zübeyde Hanım, 1857'de Lankaza'da dünyaya gelmiştir. (Kaynak: Kara harp okulu )
Atatürk'ün beş kardeşi içinde en uzun ömürlüsü Makbule Hanım (1885 - 1956) anne soyları hakkında, " Annemden sık sık şunları dinlemişimdir" diyerek şu bilgileri vermektedir:
"Bizim esas soyumuz Yörüktür. Buralara Konya - Karaman çevrelerinden gelmişiz. Büyükbabam Feyzullah Efendi'nin büyük amcası Konya'ya gitmiş. Mevlevî dergâhına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak..."
İlk Eşi
Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur Ali Rıza Efendi ile 1871 yılında henüz 14 yaşında iken evlendi. Ali Rıza Bey, sarışın ve mavi gözlü bir kadınla evlenmeyi düşlerken, kendisinden 20 yaş küçük olan, siyah saçlı ve derin mavi gözlü bu kadına sevdalandığını belirtmiştir.
Yeni çift Selanik Yenikapı semtinde yeni hayatını başlatmış ve Zübeyde Fatma, Ömer ve Ahmet adlı çocukları doğmuştur. Ancak Fatma bu dönemde ölmüştür.
Eşi Ali Rıza'nın Yunanistan sınırında Çayağzı (ya da Papaz Köprüsü)'na tayin ediliği için tanışmış ve orda Ömer ve Ahmet ölmüş.
1881’de dördüncü çocukları Mustafa, 1885’te Makbule, 1889’da Naciye doğdu. Naciye’yi de küçük yaşta veremden kaybettiler. Ali Rıza Efendi de 1893 yılında öldü.
İkinci Evliliği
Bunun üzerine Zübeyde Hanım, çocuklarını da alarak abisi Hüseyin Bey'in Langaza'daki çiftliğine gitti. Babasının erken ölümünün ve dayısının çiftliğinde ailenin erkeği olarak yaşadıklarının Mustafa üzerinde derin etkileri olduğu düşünülür.
Abisine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde Hanım, ikinci evliliğini Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile yaptı. Ragıp Bey'in de önceki evliliğinden dört çocuğu vardı. Bu evlilik, babasının hatırasına saygı gösterilmediğini düşünen Mustafa Kemal'i kızdırdı. Zübeyde Hanım, Balkan Savaşı’ndan sonra Ragıp Bey’den ayrıldı ve artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkan Selanik’i terk ederek kızı Makbule ile birlikte İstanbul’a göç edip Beşiktaş Akaretler’de bir eve yerleşti.
Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy'a, Ragıp Bey hakkında "Bana karşı çok saygılı davranmış, büyük adam muameleri etmiştir. Nazik ve kibar bir insandır."
demiştir.
1919’da Anadolu'ya çıktığından beri görmediği ve üstelik Osmanlı Padişahı tarafından hakkında ölüm emri verildiğini öğrendiği oğlu Mustafa Kemal ile ancak 14 Haziran 1922’de Adapazarı’nda tekrar buluşan Zübeyde Hanım, onun yanına Ankara’ya yerleşti. Ancak bu şehrin sert iklim koşulları sağlığını olumsuz etkileyince tedavi amacıyla İzmir’e gitti. 14 Ocak 1923 günü 66 yaşında hayatını kaybetti. İzmir’in Karşıyaka ilçesinde 1940 yılında yaptırılan anıt mezarda yatmaktadır.
Latife Hanım siyah bir manto giymiş, siyah peçe örtmüş, cenaze alayına katılmak istemişti. Fakat ailesinin ve din adamlarının, İslam’da kadın cenazeye katılamaz diye engel olmaları üzerine bir faytona binerek cenazeyi arkadan takip etmişti. Latife Hanım, kabirde yüzlerce gümüş mecidiye sadaka dağıtmış, kırkında mevlüt okutmuş, 52 inci gecesinde de aşure yaparak fakir fukaraya dağıttığı gibi, hatimler indirerek bu mübarek kadına karşı duyduğu sevgi ve şükran borcunu ödemişti.
Annesinin öldüğü günde Mustafa Kemal Atatürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder