16 Mayıs 1919'da İstanbul'dan yola çıkan Bandırma
Vapuru, Galata rıhtımından sonra Kız Kulesi'ne gitmiş. Daha sonra İnebolu, Sinop
ve Samsun'a giden vapurda Atatürk'e eşlik edenler arasında Tabip Yüzbaşı Dr.
Behçet Adil Feyzioğlu’ydu. “Belge Ve Tanıklarla Samsun’dan Ankara’ya” kitabının
yazarı, tarihçi Baki Sarısakal; o yolculukta yaşananları Yüzbaşı Feyzioğlu’nun
ağzından anlattı.
İşte kurtuluşun başladığı yere gidene kadar
yaşananlar;
KONTROLLER BİTTİ VE YOLA
ÇIKTIK
“IX. Ordu Kıtaat Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın
komutasındaki karargâh tabipliğine tayin edildiğimi tebliğ ettiler. Ben de
gereken hazırlığımı yaptım. 16 Mayıs günü hemşiremin evinde; ablam ve
yeğenlerime veda ederek Beşiktaş’tan ayrıldım.
Bir sandalla Galata Rıhtımı’na
çıktım. Daha önceden müfettişlik karargâhında lüzumlu olan sıhhi malzemeleri
almıştım ve Bandırma Vapuru’na yollamıştım. Hatta Bandırma Vapuru’nu bir defa da
ben teftiş ettim. Acaba temiz mi değil mi diye. Kamaralar temizdir diye Mustafa
Kemal Paşa’ya haber verdim.
Ondan sonra Galata Rıhtımı’nda beklemeye başladık.
Mustafa Kemal Paşa arabasıyla geldi. Arabasından indi. Arkasından Fethi Okyar
geldi; onun arkasından Rauf Orbay geldi. Ayakta bir çeyrek saat, yarım saat
konuştular.
Ondan sonra Mustafa Kemal Paşa bir motorlu sandala bindi. Rıhtımdan
epeyce uzakta demirlemiş olan Bandırma Vapuru’na hareket etti. Arkasından biz de
bir sandalla vapura hareket ettik. Vapura çıktık.
Baki Sarısakal, Behçet Bey’in kızı Meral Hanım’dan 10
yıl önce 19 Mayıs anılarını dinlerken...
GALATA RIHTIMI
Artık karayla irtibatımız kesilmişti. Vapurumuz hareket
etti. Fakat içimizde bir acı, bir sızı vardı. O da 3 gün evvelisi haberini
aldığımız İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali keyfiyet idi. Biz bu acıyı
kalbimizde taşıyorduk.
KIZ KULESİ
Vapurumuz hareket etti; Kız Kulesi açıklarına vardı.
Vapur orada durakladı. Saat öğleden sonra 3-4 sıralarındaydı. 1 saat kadar
bekledik. Niçin beklediğimizi bilmiyorduk. Bazı arkadaşlar dediler ki; vapuru
İngilizler teftiş ediyorlarmış. Sonra vapurumuz oradan hareket etti. Boğaza
doğru yol almaya başladık. İskeleler pek tenha idi.
Beşiktaş İskelesi’nde,
Üsküdar İskelesi’nde, Beylerbeyi İskelesi’nde ve diğer iskelelerde bir fert, bir
canlı mahluk görünmüyordu. Sanki İstanbul bir keder içindeydi. Nihayet
Yeniköy’den geçerken yukardaki yalılardan birinden beyaz mendil sallayarak bir
zat bizi uğurluyordu. Bu uğurlayanın Mustafa Kemal Paşa’yı tanıyan bir zat
olduğu anlaşıldı.
Oradan hareketimiz devam etti. Derken Mustafa Kemal Paşa
kamaradan çıktı. Güvertede oturalım dedi. Güverteye çıktık. Zaten 11-12
kişiydik. (Yüksek rütbeli subaylar) Erkanı harp reisi falan, Hüsrev Bey, Hayati,
Muzaffer Bey. Vapurumuz Karadeniz’e doğru yol alıyordu. Karargâh kumandanımız
Mustafa Kemal Paşa vapurun kaptanının yanına gitmiş, kaptanın Kayserili olduğunu
haber alınca bana haber yolladı: ‘Doktor gel hemşerini buldum burada’ diye.
İNEBOLU
Nihayet gece yarısı İnebolu’ya geldik. İnebolu’da
vapurumuz durdu. İnebolu mutasarrıfı, İnebolu’ya tayin edilmiş bir memur
ailesiyle beraber bizim vapurdalarmış, onlar çıktılar. Çalapa dedikleri büyük
kayıklardan birisine bindiler. Onları orada terk ettik.
Sonra bizim vapur tekrar
hareket etti. Geceyi vapurda geçirdik. Tam öğle Sinop’a vardık. Sinop yüksek
memurları, Sinop mutasarrıfı zevat gelerek Paşamızı karşıladılar. Paşamızla
beraber seyir reisimiz İbrahim Tali Bey, muavini Refik (Saydam) Bey, sonra
yaverler Sinop’ta karaya çıktılar.
SİNOP
Biz birkaç arkadaş vapurda güvertede kaldık. Derken
Sinop’tan 2-3 delikanlı geldi yanımıza selamlaştık: ‘Aman bey kardeşim bize
silah veriniz, Rum çeteleri buraları kasıp kavuruyor’ dediler. Bizde silah ne
gezer. Biz de dedik ki: İşte şimdi bizim Paşamız bu işleri hal için gidiyor. Bu
yolsuzlukları önlemek, bu çeteleri tedip için. Sonra Paşamız ve maiyet erkanı
vapura döndüler. Sinop vapurumuz akşamüzeri hareket etti. Sabahın erken
saatlerinde deniz çok sakindi. Çarşaf gibiydi, pırıl pırıl parlıyordu.
SAMSUN
Kendimizi Samsun’un önünde bulduk. Kamaralarımızdan
çıktık. Mustafa Kemal Paşa gayet güzel giyinmişti. Efendim biz ona uzaktan
güverteden bakıyorduk. Sahilden bir kayık geldi. Çifte kayık. İçinden bir
binbaşı (Mahmut Ekrem Bey) vapurumuza, güverteye çıkarak geldi. Paşamızın önünde
selam durdu. Paşamız da onun elini sıktı.
Paşamızı aldı ve kıyıya, yine
mahiyetinden biriki şube müdürlerimizle beraber Samsun İskelesi’ne hareket
ettiler. Samsun’da iskelede müzikle karşılandı Paşamız. Biz onu yalnız
duyuyorduk, uzakta oldukları için göremiyorduk.
Aradan bir zaman geçti. Bizim
için de kayıklar geldi, biz de çıktık. Samsun’un 2 iskelesi vardı. Bu söylediğim
Paşa’nın çıktığı iskele Garp’taki iskele. (Tütün İskelesi) Samsun caddeleri
hınca hınç, adım atacak yer yok. Omuz omuza gidiyorlar...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder